Dünya dillerinde sayısal çokluk-kalite ilişkisi hep hep benzer ifadelerle belirtilmiştir.
Türkçe "nicelik-nitelik"
Arapça "kemiyet keyfiyet"
Batı Dilleri "quantity-quality (kalite)" kavramlar tanımlanmıştır.
Nicelik, kemiyet ve quantity "çokluk, miktar" belirten sözcükler iken, nitelik, keyfiyet ve kalite "nasıllık" belirtir. Kalitede "kaç tane" gibi sayı miktar belirtmeden ziyade "nasıl" sorusu burada çok önemlidir.
Kalitede bir iş yapılıyor ama nasıl yapılıyor diye bir sorgulamak her zaman gereklidir. Hangi ruh hali ile o işe yada hizmete şekil verildiği çok önemlidir. Arapça keyfiyet kavramınında keyif sözcüğü vardır. Keyif "hal, ruh hali" anlamına gelen bir kavramdır. Kaliteli her iş veya hizmette bir ruh hali söz konusudur.
Zamanımız niceliği ön plana çıkarmıştır. Çokluk duygusu her alanda hakim olmuştur. Kişinin bir işi nasıl yaptığına ya da yaşadığına bakmaksızın, kişi ne kadar varlık sahibi ya da ne kadar tanınıyor; bu özellikler daha revaçtadır.
Lakin bir zümrede vardır ki, sayıları az da olsa niteliği esas alarak kendisini bu toplumda kanıtlamıştır. Onlar sadece kaliteyi nasıl her geçen gün daha da arttırabilirim diye dertlenen bireylerdir. Ve bu kesim bu halde yaşamaktan da büyük keyif almaktadır. Keyif almaya başlayan kişi asla kendisini yalnız hissetmez. Belki maddi olarak değil; ama manevi olarak hisseder.
Unutmayalım ki güzel düşünen ise hayatından lezzet alır. İngilizce'de bir kitap vardır. Orijinal adı "Joy, Inc." yani "Keyif A.Ş."dir. Bu kitap genel olarak bir şirkette nasıl keyifle çalışılır bunun örneğini anlatıyor. Bu şirket gerçekte Amerika'da vardır ve her yıl binlerce insan dünyanın dört bir köşesinden bu şirketi ziyaret etmektedir. Çünkü nasıl olurda keyifle çalışmayı bir felsefe haline getirmiştir diye insanlar merak etmektedirler.
Keyif normal anlamıyla "sağlık, afiyet" de demektir. Ayrıca "hoşnutluk" anlamı da vardır. Bizim keyifle yaptığımız her iş hem kaliteyi işin içine alıyor, hem de ekstra yük çekme derdinden bizi kurtarıyor. Biliyoruz ki, dünya hayatı insan için yük alma işleriyle doludur. Kim derse ki benim yüküm yok; yalan söylemiş olur. Bugün dünyanın en büyük zengini hiç çalışmadan bile yaşasa -ki böyle bir şey mümkün değildir- en büyük yükü kendisi almıştır.
Yük alma olayı ister istemez yorgunluk, sağlıktan kayıp, yaşlanmayı hızlandırma, enerji kaybı, bıkkınlık ve stres gibi kavramları da tetikler. Doğal olarak da bu durumlar insana azap verir. Azap "acı, eziyet, sıkıntı" demektir. Hasta olan, yanlış yapan, sürekli stres ile yaşayan, gergin tavır sergileyen, işlerini zamanında halledemeyen, öğrenmede zorluk çeken, sınav öncesi ders çalışmayan herkes azap çeker.
Ne demişler: "Keyifle yap, boşuna çekme azap." Azap çekmek her işin başında veya acemilikte kaçınılmazdır. İnsan beşer olduğundan hata ve günaha da girebilir. Deneyim ve farkındalık açısından, kusurlarını idrak etme yönünden ara ara da azap çekmek gerekir. Lakin bu azap çok olursa bu aşamada problemler ortaya çıkar. Problem zıttıyla çözülür.
Eğer ortada azap varsa, keyif yoktur. Keyfin gireceği her işe kolaylık ve huzurda gireceğinden biz bir an önce keyfi anlamaya ve hayatımıza sokmaya gayret edelim.
İnsana kendisine "nasıl" sorusunu sorunca "nasıl bir insan olduğu" da çözmüş olur. Aslında nasıl sorusu kalite düzeyi nasıl bir insan olduğumuzu gösteren bir ibaredir. Nasıl sorusu ile değerlerden besleniriz.
Değer Türkçe bir kelimedir ve değ kökünden türetilmiştir. Değer'in anlamı "hisse, kıymet" eski Türkçe'deki anlamı "eşit olmak"tır. Değ ise "ulaşmak, erişmek, yetişmek, eşdeğer olmak" gibi çok daha geniş anlamlara sahiptir. Yalnız burada kök anlamı ulaşmaktır. Dokunmak ve değeri olmak ise ikincil anlamlardır. Arapça'da ise kadara "ulaştı, erişti", kadr "değer", kadar "denklik edatıdır."
Bu anlamlardan karşımıza yeni bir bağlantı yolu daha çıktı. Kâdir, kadîr, kadir, kadru, kader, kudret, miktar gibi... Kadr genel anlamda 1 "ölçü değer" 2 "güç, kudret, yeterlilik" anlamlarında kullanılır. Kader ise 1 "ölçme, değer biçme" ve 2 "İlahi kudret, alın yazısı" demektir.
Demek değer ile kaderin bir ortak anlamı varmış. İnsanın kaderi ölçülmüş, biçilmiş ve belirlenmiştir. Bu belirlemeyi farklı şekilde tartışabiliriz. Ama kişideki iradeyi ele aldığımızda kişinin tercihleri bu kaderi yazmaktadır.
İnsan ya çok kaliteli olanlar yani çok değer üretenler liginde mücadele eder. Veyahutta kaliteyi düşürmüş olup çok değer üretmeyenler saflarına katılır.
Buradan hareketle kader ve değer konusuna yeni bir bakış açısı geliştirelim. İngilizce quantum "hisse, pay, miktar'
quantity "miktar, kemiyet, nicelik, sayıca belirlenme"
quality "nitelik, kalite, sıfat, keyfiyet, mahiyet"
quark "tanecik, kuramsal zerre",
quanta "miktar, tutar" demektir.
Şimdi kuantum dediğimiz -fizikte bile soyut yasaları ifade eden bir bilim- insan en alttaki quarkları belli bir hareket ile belirler. Bir miktar oluşturur. Bu oluşturduğu miktara o kişinin kendi kaderi diyebiliriz. Doğal olarak da kişinin quantity'si yani miktarı yani kaderi bellidir.
Bütün mesele bu miktar temiz, kaliteli, değerli, keyifli mi olacak
yoksa
kirli, değersiz, kalitesisiz, azaplı mı olacak.
Çünkü quantity quality eklersek yani sayısal miktara kaliteli olan değerler eklersek işin bir esprisi oluşuyor. Aksi takdirde miktar, iş, gün belli. Git yap ve ayın sonunda ücretini al. Ama bu işe, bu göreve, bu hayata ekstra "how" yani "nasıl" sorusunu eklersek, o zaman değer üretiriz. Ve otomatikmen de israfı hayatımızdan çıkarmış oluruz.
Mesela bir işletme veya bir meslek erbabı için bir temsil getirelim.
İşletme veya meslek erbabının yaklaşımı;
quantity sorusu ise "how great, how much" yani "nasıl büyük, kaç tane, ne kadar" iken, quality sorusu "of such a kind, of what kind" yani "ne tür, ne biçim, ne çeşit, ne kalite" olur.
Kind kelimesinin burada çok ilginç bir anlamı da vardır. Tür, çeşit olduğu gibi aynı zamanda yürekten, kibar, nazik, merhametli, iyiliksever, lütüfkar anlamlara gelir.
Kısaca kişi kendisinde bu özellikleri geliştirmezse ya doğrudan israf ederek bir değer üretmez, hayatını karartarak yaşar. Ya da israfı hayatından tamamen çıkararak miktarın üzerine kalite sorularını da koyarak büyük değerler üretmeye başlar. Sadece zengin bir kurum veya bilgili bir meslek erbabı olmaz.
Aynı zamanda;
seven, sevilen,
sayan sayılan,
merhametli,
nasıl sürekli iyiyi yaparımın derdinde,
problemleri çözmeye odaklı,
her işini kalpten yapan,
ve fedakarlıklar hayatını inkişaf ettiren bir yapı da birey olur.
Sadece madde üzerinden yaşamak çok kolaydır. Ama maddeye mana giydirmek, soyut değerleri ekleyerek yaşamak ise biraz zordur. Bütün mesele bizim hangisini seçtiğimizdir.
Zeki Uyar
Comentários